Akciğer kanseri tanısı konulan bir hastada tedavi yöntemini belirlemek için ilk yapılması gereken hastalığın evrelenmesidir. Evreleme için beyin dahil tüm vücudun görüntüleme yöntemleriyle (Pozitron emisyon tomografi, magnetik rezonans görüntüleme, sintigrafi, ultrasonografi) değerlendirilmesi gereklidir. Bazı durumlarda ek biyopsi incelemeleri de gerekebilir. Erken evredeki (Evre 1 ve 2) hastalarda en etkin tedavi tümörün cerrahi olarak çıkarılması iken; lokal ileri evre (Evre 3) ve ileri evre (Evre 4) hastalarda kemoterapi ve/veya radyoterapi tedavi seçenekleri arasındadır.
Akciğer kanseri, akciğerlerde anormal hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması sonucu ortaya çıkar. Kanser hücreleri akciğer içine, komşu dokulara veya vücudun diğer uzak bölgelerine yayılabilmektedir. Akciğer kanserlerinin % 80-90’ında neden sigaradır. İçilen sigara miktarı ve içilen süre ne kadar çoksa, akciğer kanseri gelişme riski de o kadar yüksektir. Sigara bırakıldığında akciğer kanserine yakalanma oranı giderek azalmakta, beş yıl sonunda sigara içenlerin yarısı oranına inmektedir. Kendisi sigara içmeyen ancak uzun süre sigara dumanına maruz kalanlarda da akciğer kanseri riski artmaktadır. Asbest maruziyeti, hava kirliliği, radon gazı maruziyeti ve genetik yatkınlık diğer nedenler arasında sayılabilir.
Öncelikle hastanın hastalık öyküsü dinlenip, belirtileri değerlendirilir ve ayrıntılı bir fizik muayene yapılır. Akciğer grafisi ile akciğer kanserinden şüphelenildi ise akciğerin bilgisayarlı tomografisi çekilir. Kesin tanının konabilmesi için biyopsi yapılması ve alınan dokunun patolojik olarak incelenmesi gerekir. Biyopsinin nereden alınacağı, hastanın kanserinin yerleşim yerine, yayıldığı bölgelere ve hastanın genel durumuna göre karar verilir. Merkezi yerleşimli tümörlerde “fiberoptik bronkoskopi” yapılarak biyopsiler alınırken, hastanın sırt veya göğüs bölgesine yakın tümörlerde, sırt veya göğüs duvarından iğneyle girilerek biyopsiler alınabilir.
Akciğer kanserinin belirtileri genellikle erken dönemde ortaya çıkmaz. Bu nedenle hastaların büyük çoğunluğu ileri evrede tanı almaktadır. Akciğer kanserinin belirtileri; akciğer kanserinin kendisine, komşu veya uzak organlara yayılımına veya kanser hücreleri tarafından salgılanan hormon benzeri bazı maddelere bağlı olabilir. Sık görülen belirtiler: Uzun süren ve geçmeyen öksürük, balgamla karışık kanama, nefes darlığı, halsizlik, boyunda ve yüzde şişme, iştahsızlık ve kilo kaybı, ses kısıklığı, göğüs, sırt veya omuzda ağrıdır.
Allerji testleri; deri ve kan testleri olarak iki grupta yapılırlar. Testlerin amacı hastada belli allerjenlere karşı antikorların (yani bir tür bağışıklık cevabının) bulunup bulunmadığını ortaya koymaktır. Tüm dünyada genel olarak 10-15 standart antijen ile bu değerlendirme yapılır. İlk etapta araştırma amacı dışında, daha fazla antijen ile test yapmak gereksizdir. Erişkinlerde her hastaya gıda antijeni kullanılarak test yapmanın anlamı yoktur. Daha ileri allerjik tetkik ancak bir Allerji Merkezinde yapılmalıdır. Genel olarak önce deri testleri yapılmalı eğer gerekiyorsa veya deri testinin yapılamadığı durumlarda kan testlerine başvurulmalıdır. Deri testlerinin tanı değeri daha yüksektir. Tedavide kullanılan bazı antiallerjik ilaçlar deri testlerinin sonucunu etkileyebileceğinden, test öncesinde kesilmelidir.
Allerji testleri; deri ve kan testleri olarak iki grupta yapılırlar. Testlerin amacı hastada belli allerjenlere karşı antikorların (yani bir tür bağışıklık cevabının) bulunup bulunmadığını ortaya koymaktır. Tüm dünyada genel olarak 10-15 standart antijen ile bu değerlendirme yapılır. İlk etapta araştırma amacı dışında, daha fazla antijen ile test yapmak gereksizdir. Erişkinlerde her hastaya gıda antijeni kullanılarak test yapmanın anlamı yoktur. Daha ileri allerjik tetkik ancak bir Allerji Merkezinde yapılmalıdır. Genel olarak önce deri testleri yapılmalı eğer gerekiyorsa veya deri testinin yapılamadığı durumlarda kan testlerine başvurulmalıdır. Deri testlerinin tanı değeri daha yüksektir. Tedavide kullanılan bazı antiallerjik ilaçlar deri testlerinin sonucunu etkileyebileceğinden, test öncesinde kesilmelidir.
Arılar, yaklaşık 100.000 alt türü olan zar kanatlı canlı türüdür. Bal arılarının yaptığı bal güzel bir besin kaynağıdır. Ancak bu canlılar, insanları iğneleriyle soktuklarında bazen öldürücü dahi olabilen allerjik reaksiyonlara yol açabilirler. Ciddi allerjik reaksiyon görülme oranı toplumdan topluma farklılık gösterir. Türkiye’de her 100 kişiden 1-4’ünün arı alerjisi olduğu bildirilmiştir. Allerjik kişilerin bir kısmına immünoterapi (halk arasında aşı tedavisi olarak da bilinir) uygulanması yararlı olmaktadır.
Astım, solunum yollarının (bronşların) kronik (uzun süreli) inflamatuar (mikrobik olmayan iltihabi karakterli) bir hastalığıdır. İnflamasyonun oluşmasında kemik iliği tarafından yapılan ve kan yoluyla bronş sistemine geçen birçok hücre rol oynar. Solunum yollarının duyarlı olunan herhangi bir etken veya alerjen ile karşılaşmasından sonra bronşların geçici olarak daralması sonucunda nefes darlığı, hırıltılı solunum ve öksürük ortaya çıkmaktadır. Hastalığın genetik bir yönü vardır. Astımlıların çocukluk yaşlarında %40-50'si ve erişkin yaşlarda ise yaklaşık %30-35'i allerjik bünyelidir. Allerji, ilerleyen yaşla birlikte önemini kaybedebilir. Allerjik olsun veya olmasın, astımlı hastaların ortalama yarısının burun (polip, sürekli nezle, burun tıkanıklılığı), boğaz (farenjit) ve sinüs (sinüzit) problemleri vardır. Yani bu kişilerin burun sinüs-boğaz ve akciğerlerinde genel bir duyarlılık hakimdir.
Bronkoskopi, ince, ucu kıvrılabilir bir kamera ile (fiberoptik bronkoskop) ile burun veya ağız yoluyla girilerek, akciğerlerdeki büyük hava yollarının (bronşların) değerlendirilmesi işlemidir. İşlem esnasında, boğaz, gırtlak, nefes borusu ve bronş ağacı değerlendirilir. Biyopsi penslerinin geçebileceği bir kanala sahip olan bronkoskop ile patolojik olduğu düşünülen yerlerden biyopsi alınması mümkündür. Fiberoptik bronkoskopi lokal anestezi ile veya hafif sedasyonla yapılabilir.
Rijid bronkoskopi, genel anestezi altında sadece ağız yoluyla uygulanan, esnek olmayan açık bir tüp şeklindedir. Genellikle yabancı cisim çıkarılması veya tedavi amaçlı yapılan işlemler sırasında kullanılır.
Bronkoskopi genel olarak güvenli bir tanısal işlemdir. Nadiren geçici ateş, kanama, nefes darlığı gibi komplikasyonlar olabilir. Bu durumlar kolayca tedavi edilebilir. Bronkoskopik biyopsi ile akciğerde sönme riski %1’den azdır. Bu durumda da uygulanacak tedavi ile akciğerler hızla düzelir.
KOAH tedavisinin temeli sigaranın bırakılmasıdır. KOAH tedavisinde kullanılan ilaçlar hastalığın ilerlemesini önlemez, sadece nefes darlığını azaltmak amaçlı kullanılırlar. KOAH tedavisinde kullanılan ilaçların büyük kısmı solunum yoluyla (inhaler tedaviler) alınan ilaçlardır. Solunum yolu ile kullanılan ilaçların dozları çok düşük olduğundan ve kullanılan dozun çok az bir kısmı kana karıştığından yan etkileri yok denecek kadar azdır. Fakat ilaçlar direkt olarak solunum yollarına ulaştığı için etkileri çok kuvvetlidir. Solunum yolu ile kullanılan ilaçlar, çalışma prensipleri ve şekilleri birbirinden farklı cihazlar aracılığıyla kullanılırlar ve etkili olabilmeleri için doğru teknik ile kullanılmaları gerekir. Bu nedenle cihazların nasıl kullanılacağı çok iyi öğrenilmelidir. Solunum yoluyla kullanılan ilaçlar alışkanlık yapmazlar ve akciğerlere herhangi bir zarar vermezler.
KOAH, “ Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı” isminin baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir hastalık ismidir. "Kronik" terimi uzun süreli bir durumun varlığını ifade etmek için kullanılırken, "Obstrüktif" terimi bu hastalığa özgü bir durum olan solunum yollarının (bronşların) tıkandığını ifade etmek için kullanılır. KOAH'da solunum yollarında meydana gelen bu uzun süreli tıkanma geri dönüşsüz ve ilerleyicidir. Hastalığın en önemli nedeni sigara bağımlılığıdır. Sigaranın bırakılması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlar, ancak bırakılmaz ise hastalık çok hızlı ilerler.
Sigara içen bir kişide, uzun süredir olan öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı yakınmaları varsa KOAH düşünülmelidir. KOAH'ın kesin teşhisi için solunum fonksiyon testi (SFT) yapılmalıdır. Bu testin uygulaması oldukça basittir. Kişi derin bir nefesle aldığı havayı solunum test cihazının plastik borusu içine hızlı bir şekilde üfler. SFT ile KOAH teşhisinin konmasının yanı sıra hastalığın şiddeti de belirlenir.
En çok hastalık görünen organ akciğerdir. Ancak basiller solunum yoluyla alındıktan sonra kan ve lenfatikler yoluyla vücudun diğer tüm organ ve dokularına (Örneğin: lenf bezleri, akciğer zarı, beyin, böbrek, kemik, mide ve bağırsak sistemi,..) yayılabilmekte ve hastalık oluşturabilmektedir. Tüberküloz tanısı, balgamda tüberküloz basilinin gösterilmesi ile konur. Hastanın yakınmaları ve akciğer filmi bulguları şüphelenmeyi sağlar. Şüphelenilen hastada kesin tüberküloz tanısı balgamın mikroskobik incelemesinde tüberküloz basilinin gösterilmesi ve besi yerinde basilin üretilmesi ile konur. Akciğer dışı organ tüberkülozlarında, doku biyopsisi yaparak da tanı konulabilmektedir.
Tüberküloz hastalığı, solunum yoluyla bulaşır. Hasta kişilerin öksürmesi, hapşırması, konuşması ile solunum yolu salgıları damlacık şeklinde havaya yayılır. İçinde tüberküloz mikrobunun da bulunduğu bu damlacıkların solunması ile sağlıklı bireyler infekte olur. İnfekte olan her kişide mutlaka hastalık gelişmez. Alınan basiller kişiyi hastalandırmaksızın vücutta saklı kalır ve vücut direncinin düştüğü bir anda hastalık oluşturur. Hastalık gelişme riskinin en yüksek olduğu dönem ilk iki yıldır. Bulaşma açısından en riskli kişiler hastayla uzun süre aynı ortamda bulunan aile bireyleri ve yakın çalışma arkadaşlarıdır.
Tüberküloz mikrobunu etkili bir şekilde öldürmek ve ilaçlara direnç gelişimini önlemek için tedavide 4 çeşit ilaç bir arada kullanılmaktadır. Tedavide kullanılabilecek temel ilaçlar: izoniyazid, rifampisin, etambutol, pirazinamid ve streptomisin’dir. Tedavi süresi altı aydır. Tedavinin iki ayı bittikten sonra ilaç sayısı azaltılmaktadır. Bazı özel durumlarda tedavi süresi uzatılabilmektedir. Tedavinin her gün düzenli bir şekilde alınması çok önemlidir. Düzenli tedavi hem hastanın iyileşmesini sağlar, hem de bulaşıcılığı hızla önleyerek toplum sağlığını korur.
Tüberküloz hastalığı, Mycobacterium tuberculosis adlı mikrop ile oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Dünya nüfusunun üçte biri tüberküloz mikrobuyla karşılaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 8,4 milyon insan bu hastalığa yakalanmakta ve 2 milyon insan bu hastalık nedeniyle ölmektedir. Tüberküloz ciddi bir halk sağlığı sorunudur.
Tedavi uyku apnesinin ağırlığına göre yapılır. Ağırlık ne olursa olsun ilk aşamada yapılacak şey, genel önlemlerin alınmasıdır. Kilo verme, yatış pozisyonunun değiştirilmesi, alkol ve sedatif ilaçlardan kaçınmadır. Bugün için OSAS’ın tedavisinde ilaçların yeri yoktur.
Bu hastalığın en etkili ve kesin tedavisi sürekli pozitif basınçlı hava veren PAP dediğimiz cihazlardır. Bu cihazlar, pozitif basınç oluşturarak hava yolu darlıklarının açılmasını sağlarlar. PAP tedavisi, düşük dirençli bir hortum ve hortumun ucundaki maske aracılığı ile uygulanır. Kullanılmaya başlandığı andan itibaren yakınmaları azaltır. Etkin bir PAP tedavisi için kullanılan maskenin çok büyük önemi vardır. Bu nedenle hastanın konforuna uygun nazal (buruna takılan), oral (ağızdan uygulanan), oro-nazal (burun ve ağızı içine alan) ve burun yastıkları gibi çok sayıda PAP maskesi geliştirilmiştir. Öncelikle tercih edilmesi gereken nazal maskelerdir.
Uyku apnesi, uyku sırasında tekrarlayan solunum durmaları ile karakterize, oksijen düşmeleri ve uyku bölünmelerine neden olan, ani ölüm riski oluşturan ve birçok vücut sistemini ilgilendiren ciddi bir hastalıktır. Obstrüktif uyku apne sendromu (OSAS), uyku sırasında bazı kişilerde nedenini tam bilemediğimiz bir şekilde üst hava yollarında tıkanmalar, daralmalar neticesinde oluşmaktadır. OSAS’ın üç tipik bulgusu; horlama, gündüz aşırı uykululuk hali ve devamlı, uzun süredir devam eden horlama, gündüz aşırı uykululuk hali ve yakınları tarafından fark edilen (tanıklı) solunum durmasıdır. Bunun dışında yorgun-dinlenemeden uyanma, sabah baş ağrıları, gece boğulma hissi ile ya da çarpıntı ile uyanma sıkça saptanır. Halsizlik, gece sık tuvalete kalkma, depresyon ve sinirlilik diğer görülen bulgulardır.
Uyku apnesi tanısı uyku laboratuarında bir gece yatarak polisomnografi adı verilen tetkikin yapılmasıyla konur. Polisomnografi tetkiki ile hastanın uykuda burun ve ağızdan gerçekleştirdiği solunum hareketleri, oksijen değerleri, kalp hızı ve ritmi, göğüs ve karının uyku sırasındaki hareketleri, uyku sırasındaki beyin dalgalarının özellikleri değerlendirilir. Polisomnografik olarak hastalığın tanınması ve şiddetinin derecelendirilmesi tedavi seçeneklerinin planlanmasında yol gösterici olmaktadır. Ayrıntılı bir üst solunum yolu muayenesi de OSAS tanısında önemlidir.